İNANÇLI İŞLEM DAVALARI
KAHRAMANMARAŞ AVUKAT / GAYRİMENKUL HUKUKU
İNANÇLI SÖZLEŞMELER VE İNANÇLI İŞLEM NEDİR?
İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder. Yapılan bu işlemede inançlı işlem denmektedir.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Hukukumuzda inançlı işlemler ile ilgili bir düzenlenme mevcut olmayıp, buna ilişkin bir yasakta söz konusu değildir. Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
İNANÇLI İŞLEMLER NEDEN YAPILMAKTADIR?
İnançlı işlemlere çeşitli sebeplerle ihtiyaç duyulmaktadır. Bunlar;
A-Gizlenmek Amacıyla Yapılan İnançlı İşlemler
İnançlı işlemlerin yapılmasındaki temel sebeplerden biri insanın kendini gizlemek istemesidir. Gündelik veya ticari hayatta bazı kişiler bir mal alıp satarken görünmek ve duyulmak istemezler bu nedenle işlemlerini bir başka şahıs üzerinden yapmak isterler.
Bir kimse aldığı bir malı etrafın sözlerinden kurtulmak için belirli süre sonra tekrar almak üzere inandığı bir kimsenin üzerine geçirmesi, yine bir şahsın araları iyi olmadığı için kendisine malını satmayacağını bildiği bir kimseden o malı inandığı bir aracı vasıtasıyla satın alıp sonra ondan devralması inançlı işlemlere örnek gösterilebilir.
B-Teminat Amacıyla Yapılan İnançlı İşlemler
Gündelik hayatta kimi zamanda kredi ulaşmanın zorluklarından dolayı taraflar teminat maksadıyla inançlı sözleşmelere başvurmaktadır. Genellikle özel kişilerden alınan borç karşılığında bir alacağın veya bir şeyin teminat maksadıyla devri yoluna gidilmektedir. Borçlu bu durumda aldığı kredi, para veya diğer şeye karşılık taşınmazın mülkiyetini alacaklıya devretmekte, borcunu ödediği takdirde taşınmazın veya alacağın kendisine iade edileceği hakkında kredi verenle inanç sözleşmesi yapmaktadır.
C-Alacaklıdan Mal Kaçırmak Amacıyla Yapılan İnançlı İşlemler
Alacaklı inananın icra takibine başvurup mallarının satılmasına engel olabilmek için haklarını veya mallarını başka bir kimseye devretmek, tehlike ortadan kalktıktan sonra da tekrar geri almak için yapılan işlemlere de inançlı işlem denmektedir. Bu tür inançlı işlemler ile gündelik hayat içerisinde çok sık karşılaşılmaktadır.
D-Alacağın Tahsili, Bir Malın İdaresi veya Diğer Nedenlerle Yapılan İnançlı İşlemler
Zamansal, mekânsal sorunlardan ve diğer nedenlerden kaynaklı olarak mallarını bizzat idare edemeyen kimseler alacağını, mallarını veya taşınmazlarını daha sonra iade edilmek üzere inandığı bir kimseye devretmektedir. Bu tür inançlı işlemler ile gündelik hayat içerisinde çok sık karşılaşılmaktadır.
İNANÇLI İŞLEMLERİN KONUSU NELERDİR?
Devredilebilir nitelikteki tüm haklar inançlı işleme konu olabilmektedir. Uygulamada inançlı işlemlerin konusu genellikle taşınır ve taşınmazlardan oluşmaktadır.
İnanç konusunun aynen iadesi mümkünse aynen iade, mümkün değilse ancak tazminat istenebilir.
İNANÇLI İŞLEME KONU MAL VEYA HAKKIN İNANILANA GEÇECEĞİNE İLİŞKİN SÖZLEŞMEYE HÜKÜM KONULABİLİR Mİ?
Taraflar kararlaştırılan süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde inanç konusunun inanılana geçeceğine ve inananın dava açamayacağı yönünde bir hüküm koysalar dahi, bu hüküm Türk Medenin Kanunun 873 ve 949. maddelerine aykırı düşeceğinden geçersizdir.
İNANÇLI İŞLEMLER NASIL İSPATLANIR?
İnançlı işlemlere ilişkin kanunlarımızda doğrudan bir düzenleme söz konusu olmadığından ispatı hakkında da kanunlarımızda bir düzenleme bulunmamaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu 200. madde uyarınca ‘…Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz…’
Bu nedenle miktar ve değeri 2500 Türk Lirasını geçmeyen inançlı işlemler tanık ile ispatlanabilir. Bu miktarı aşan inançlı işlemler ise ancak yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile ispatlanabilir. Adi yazılı belge ispat açısından yeterlidir. Yazılı delil sadece ispat koşulu değil aynı zamanda geçerlilik koşuludur. Bu nedenle yemin deliline başvurulamaz.
+Yargıtay 1. HD., 2008/262 E., 2008/2776 K. ‘…Dava inanç sözleşmesine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkimdir. İnançlı işlem belgesinin resmi olarak düzenlenmesi zorunlu olmayıp yazılı olması yeterlidir…’
+Yargıtay 1. HD., 2003/5037 E., 2003/6687 K. ‘…05/02/1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile öngörülen yazılı delil sadece ispat koşulu değil aynı zamanda geçerlilik koşuludur. Bu nedenle yemin deliline başvurulamaz…’
AKRABALAR ARASINDAKİ İNANÇLI İŞLEMLER NASIL İSPATLANIR?
İnançlı işlemlerin ispatı yönünden akraba olup olmama açısından bir ayrım söz konusu olmayıp yukarıda yapılan açıklamalar burada da geçerlidir.
+Yargıtay 1. HD., 2018/2379 E., 2019/4330 K. ‘…Muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb’an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. Maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir…’
+Yargıtay 11. HD., 2015/5934 E., 2016/2561 K. ‘…Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında yapılan hisse devir işlemlerinin yazılı şekilde, yönetim kurulu kararlarına uygun olarak kanun ve esas sözleşmede belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapıldığı, davacı tarafın inançlı işlem yapıldığına ilişkin iddiasını 05.02.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve HMK. 200. maddesi gereğince yazılı belge ile ispatlaması gerektiği halde, davacı tarafça bu ispat kuralının gereği yerine getirilmediği, dosyadaki tüm delillere göre muvazaa iddiasının yazılı belge ile ispatlanamadığı, taraflar yakın akraba olsalar dahi davanın niteliği gereği tanık dinlenemeyeceği ve davacı vekilince duruşmada yemin deliline başvurulmayacağı beyan edildiği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, asıl ve birleşen davada davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Kararı davacı vekili temyiz etmiştir…’
İNANÇLI İŞLEMLERDE ZAMANAŞIMI NE KADAR?
Ayni hakları koruyan talep ve dava hakları zamanaşımına tabi değildir. İnançlı işleme konu malın iadesi veya başka birine devredilmişse tazminat talebine ilişkin davalarda 10 yıllık zamanaşımı uygulanmaktadır.
Zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte yani inanç konusu malın iadesinin gerektiği tarihte işlemeye başlar. Karşılıklı edim içeren sözleşmelerde taraflar bir süre belirlemişse ve inanan da edimini bu süre içerisinde yerine getirmiş ise zamanaşımı bu süreden itibaren işlemeye başlar.
+Yargıtay HGK., 2011/13-14 E., 2011/189 K. ‘…İnançlı işlemlerle yapılan temlikler geçerli olup mülkiyet hakkı karşı tarafa geçmektedir. Bu itibarla inançlı işlem sebebiyle açılan davalarda davacı yolsuz tescile, başka bir anlatımla aynı hakka değil inanç sözleşmesinden kaynaklanan kişisel hakka dayanmaktadır. O halde davanın konusu taşınmaz olsa dahi bu dava ayni hakkı koruyan bir dava sayılmaz. Davada, inanç sözleşmesindeki kişisel hakka dayanıldığından, inançlı işleme dayanan davaların da zamanaşımına tabi olması gerekir.
İnançlı işlemler gibi, bu işlemlerin hangi zamanaşımına tabi tutulacakları da kanunumuzda düzenlenmemiştir. Gerek bilimsel alanda gerekse uygulamada, inanç konusunun iadesine, inanç konusu üçüncü kişiye devredilmiş, inanılan elinden çıkmışsa tazminat talebine dair dava hakkının B.K.’nun 125 inci maddesindeki 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğu ortaklaşa kabul edilmektedir.
Zamanaşımı, alacağın muaccel olduğu tarihte, başka bir anlatımla inanç konusu şeyin iadesi gerektiği tarihte işlemeye başlar. İade tarihi henüz gelmemiş inanılan, inanç konusunu elinde tutmakta haklı ise zamanaşımının başlamasına imkan yoktur…’
+Yargıtay 14. HD., 2017/4168 E., 2017/8145 K. ‘…Hüküm, Dairemizin 14.3.2015 tarih ve 2014/11778 Esas ve 2014/2347 Esas sayılı ilamı ile zamanaşımının davacının ferağ umudunu yitirdiği tarihten itibaren başlayacağı, davacıların 30.6.2011 tarihinde davalıya ihtarname gönderdikleri anda ferağ umutlarını yitirdikleri, bu nedenle davanın zamanaşımına uğramadığından bahisle bozulmuştur…’
İNANÇLI İŞLEM DAVALARINDA DAVACI VE DAVALI KİMLERDİR?
İnanç sözleşmelerinde davacı inanan, davalı ise inanılandır. Muvazaa halinde ise 3. kişiye dava açılabilir.
İnanç konusunun üçüncü kişilere devredilmesi halinde inananın üçüncü kişilerden isteyebileceği bir hakkın varlığından söz edilemez. Ancak, inanılan ile üçüncü şahıs, inananın inalına müracaat edip inanç konusunu alma hakkını ortadan kaldırmak amacıyla, el ve düşünce birliği içerisinde muvazaalı bir işlem yapmışlarsa, inanan muvazaa nedeniyle sözleşmenin geçersiz olduğundan bahisle üçüncü kişiye karşı dava açabilir. Bunun dışında, üçüncü kişinin kötü niyetinden, yani inançlı işlemi bildiğinden söz etmek suretiyle üçüncü kişiye karşı dava açılıp son işlemin iptali istenemez.
+Yargıtay 1. HD., 2000/10438 E., 2000/11977 K. ‘…Taraf muvazaasının yazılı delili niteliğindeki belgenin değerlendirilmesi, ikinci el durumundaki davalının iyi niyetli olup olmadığının araştırılması gerekir…’
İNANÇLI İŞLEMLERE KARŞI 3. KİŞİLER DAVA AÇABİLİR Mİ?
3. kişilerin alacaklarını tahsil etmesini engellemek adına yapılan inançlı işlemlere çok fazla rastlanılmaktadır. Bu durumda yapılan işlemin muvazaalı olması halinde hukuki yararı bulunan 3. kişiler dava açıp işlemi iptal ettirebilir.
İNANÇLI İŞLEMLERDE GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME HANGİSİDİR?
Mahkemelerin görevi dava konusuna göre belirlenir. İnançlı işlem, namı müstear, İİK 227 ve devamı maddelerine göre açılan sözleşmenin iptali ve muris muvazaası gibi davalarda genel görevli mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir.
Taşınmazlara ilişkin davalarda taşınmaz malın bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Taşınmazlara ilişkin yetki kuralı kamu düzeninden olup, mahkemece re’sen dikkate alınır. Diğer davalarda ise genel yetkili mahkemeler yetkilidir.