İŞ KAZASINDAN DOĞAN TAZMİNAT DAVASI
İŞ KAZASI TAZMİNAT DAVASI NEDİR?
İş kazası, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, emziren kadın sigortalının iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, sigortalıların işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaylara iş kazası denir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.
İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, kurumca işverene ödettirilir
Kahramanmaraş İş Hukuku, İş Davası ya da İş Kazası Tazminat avukatı olarak bizler ekibimiz ile yukarıda belirtilen davalarda uzman kadromuz aracılığıyla işçi ve işverenlere hizmet sağlamaktayız. Bu kapsamda uzmanlardan alınacak görüş ile tazminat hesaplaması yapılabilmektedir.
İş Kanunu ve diğer kanunlardan kaynaklı işçi işveren ilişkisinden doğan davalara bakan avukatlara halk arasında işçi avukatı ya da işveren avukatı denir. Yasalarda iş kazası avukatı veya iş kazası tazminat avukatı gibi bir düzenleme olmayıp halk arasında bu tabirlerin zaman içerisinde sık kullanımına bağlı olarak böyle bir kullanım ortaya çıkmıştır.
İş kazası davaları süreci, taraflar için uzun, yorucu ve yıpratıcı bir süreçtir. Bu süreçte taraflar çoğunlukla bir araya gelmek istememekte, gelse dahi çözüm üretememektedirler. Bu durumda diğer davalarda olduğu gibi işin teknik kısmını bilen ve bu davalara bakan bir işçi avukatı ya da işveren avukatı ile sürecin devamı tarafların lehine olacaktır.
İŞ KAZASI TAZMİNAT DAVALARINDA ARABULUCULUK UYGULANABİLİR Mİ?
01/01/2018 tarihinde yürürlüğe giren yasal düzenlemeyle birlikte işçi işveren ilişkisinden kaynaklı davalar, istisnalar hariç olmak üzere zorunlu arabuluculuğa tabi tutulmuştur.
İş kazası ya da meslek hastalığından doğan tazminat davaları ve hizmet tespiti davaları ise zorunlu arabuluculuğa tabi olmayıp, dava açılmadan önce arabuluculuk müessesine başvuru zorunlu değildir. Ancak her iki tarafın isteği halinde taraflar ihtiyari arabuluculuk süreci ile anlaşıp dava yoluna gitmeden anlaşabilirler.
İŞ KAZASI SAYILAN DURUMLAR NELERDİR?
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 13. maddesi uyarınca aşağıdaki durumlar iş kazası olarak sayılmaktadır.
a)Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c)Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d)Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e)Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,
meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.
İŞ KAZASI HANGİ KURUMA VE NE KADAR SÜRE İÇERİSİNDE BİLDİRİLMELİDİR?
İş kazası işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve kuruma da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile kuruma bildirilmelidir. Bu yasal zorunluluktur. İş kazası bildiriminin yapılacağı ilgili kurum Sosyal Güvenlik Kurumudur.
Bu süre, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar.
İŞ KAZASI MALULİYET RAPORLARI NASIL BELİRLENİR?
5510 sayılı Yasa’nın 95. maddesine göre; çalışma gücü kaybı, geçici iş göremezlik ödeneklerinin verilmesine ilişkin raporlar ile iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü veya çalışma gücü kaybına esas teşkil edecek sağlık kurulu raporlarının usûl ve esaslarını, bu raporları vermeye yetkili sağlık hizmeti sunucularının sahip olması gereken kriterleri belirlemeye, usûlüne uygun olmayan sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeleri düzenleyen sağlık hizmet sunucusuna iade edecek belirlenen bilgileri içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini istemeye Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilidir.
İş kazası sonrası yapılacak başvuru ve kontrol süreci sonrasında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından maluliyet oranı belirlenir. Haricen alınan raporlar SGK’da ki maluliyet raporuna esas alınamaz.
İŞ KAZASI MALULİYET RAPORLARINA İTİRAZ EDİLEBİLİR Mİ?
Usulüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usulüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.
İtiraz sonucu Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu açısından bağlayıcıdır.
DAVA AŞAMASINDA MALULİYET RAPORLARI ARASINDA ÇELİŞKİ OLDUĞU YA DA YÜKSEK SAĞLIK KURULU RAPORU BEĞENİLMEDİĞİ TAKDİRDE NE YAPILABİLİR?
İş kazası sonrası yapılacak başvuru ve kontrol süreci sonrasında Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından maluliyet oranı belirlenir. Haricen alınan raporlar SGK’da maluliyet raporuna esas alınamaz.
Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır. Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu açısından bağlayıcıdır.
Sosyal Güvenlik Kurumu inceleme aşamasında rapora itiraz edilmemiş ve dosyanın Yüksek Sağlık Kuruluna gönderilmesi talep edilmemiş olsa dahi dava aşamasında itiraz ile maluliyet incelemesi için dosya Yüksek Sağlık Kuruluna gönderilebilir.
Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de, diğer ilgililer ve mahkeme yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan alınacak rapor ile Yüksek Sağlık Kurulu Kararı arasında sürekli iş göremezlik oranına yönelik görüş ayrılığı bulunduğu takdirde çelişkinin giderilmesi için dosyanın Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilerek çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.
+Yargıtay 21. HD., 2019/6892 E., 2020/2430 K. ‘…Somut olayda, davacının sürekli iş göremezlik oranının Kurumca tespit edilmediği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece yapılacak iş; yukarıda açıklanan prosedüre göre davacının iddia ettiği zararlandırıcı olayın iş kazası olarak tespiti halinde; davacı sigortalının sürekli iş göremezlik oranının tespit edilip edilmediğini Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan sormak, tespit yapılmamış ise iş kazasına ilişkin tüm tıbbi evraklar temin edildikten sonra, davacının SGK Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığı’na müracaatının sağlanması ve usulüne uygun şekilde sürekli iş göremezliğinin tespitine ilişkin rapor alınarak kesinleştirilmesi; itiraz halinde sırasıyla SGK Yüksek Sağlık Kurulu’ndan ve Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan rapor alınması; mevcut raporlar arasında çelişki oluşması halinde ise; raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp Genel Kurulu’ndan rapor alınmak suretiyle giderilmesinin ardından çıkacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir…’
+Gaziantep BAM 9. HD., 2018/1391 E., 2018/1479 K. ‘…Somut olayda, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan kararına karşı davalı taraf itirazda bulunmasına rağmen mahkemece ATK aracılığıyla inceleme yaptırılmaması hatalı olmuştur. O halde, mahkemece, yukarıda açıklandığı şekilde davacının maluliyetine (sürekli iş göremezlik oranına) ilişkin Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan rapor alınmalı şayet, Yüksek Sağlık Kurulu Kararı ile aralarında sürekli iş göremezlik oranına yönelik görüş ayrılığı bulunduğu takdirde çelişkinin giderilmesi için dosyanın Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilerek çıkacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Bu yönler gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olmuştur…’
İŞ KAZASI HALİNDE TARAFLARA SAĞLANAN HAKLAR NELERDİR?
İş kazası veya meslek hastalığı sigortasından sağlanan haklar şunlardır:
a)Sigortalıya, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi.
b)Sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması.
c)İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine, gelir bağlanması.
d)Gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi.
e)İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesi.
İŞ KAZASI HALİNDE İŞÇİYE YA DA YAKINLARINA SOSYAL GÜVENLİK KURUMU TARAFINDAN GELİR BAĞLANIR MI?
İş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve engellilik nedeniyle kurumca yetkilendirilen sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden meslekte kazanma gücü en az % 10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalı, sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanır.
İşçinin vefatı halinde ise eşine ve çocuklarına peşin sermaye değeri belirlenecek aylık gelir bağlanmaktadır.
Yine vefat halinde 5510 sayılı Yasa’nın 34. maddesine göre; hak sahibi eş ve çocuklardan artan hisse bulunması halinde her türlü kazanç ve irattan elde etmiş olduğu gelirinin asgari ücretin net tutarından daha az olması ve diğer çocuklarından hak kazanılan gelir ve aylıklar hariç olmak üzere gelir ve/veya aylık bağlanmamış olması şartıyla ana ve babaya toplam % 25’i oranında; ana ve babanın 65 yaşın üstünde olması halinde ise artan hisseye bakılmaksızın yukarıdaki şartlarla toplam % 25’i oranında aylık bağlanır.
İŞ KAZASI HALİNDE İŞÇİ MALULEN EMEKLİ OLABİLİR Mİ?
İş kazası halinde SGK tarafından yürütülen tahkikat sonucu işçinin %60 ve üzeri oranında kalıcı maluliyetinin tespiti halinde malulen emekli olabilmekte ve müfettiş raporu, kusur durumu, işçinin maluliyet oranı ile maaşı da dikkate alınarak aylık sabit gelir bağlanmaktadır.
YARALAMALI İŞ KAZASI HALİNDE İŞÇİNİN TAZMİNAT HAKLARI NELERDİR?
Kaza sonucu malül kalan (sakatlanan) kişinin kendisi maddi tazminat açabilmektedir. Maluliyet halinde sürekli iş göremezlik, geçici iş göremezlik, bakıcı gideri tazminatı ve tedavi gideri zarar kalemleri her somut olayın şartlarına göre istenebilecek maddi tazminatlardandır.
Kazazedelerin yaralanmaları halinde eşlerinin, çocuklarının, kardeşlerinin, anne ve babalarının ise maddi tazminat hakları olmamakla birlikte manevi tazminat davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu hususta dava hakkı ve tazminat miktarı her somut olayın durumuna göre değişmektedir.
ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI HALİNDE İŞÇİ YAKINLARININ TAZMİNAT HAKLARI NELERDİR?
Kaza sonucu ölüm durumunda müteveffanın yakınları (anne, baba, çocuk, eş) maddi ve manevi tazminat davası açabilir. Kardeşler ise müteveffadan destek aldıklarını ispatlayamadıkları sürece sadece manevi tazminat davası açabilirler. Bu hususta dava hakkı ve tazminat miktarı her somut olayın durumuna göre değişmektedir.
SGK’YA İŞ KAZASI BİLDİRİMİ YAPILMADAN TAZMİNAT DAVASI AÇILABİLİR Mİ?
İş kazası tazminat davası açılırken en çok yapılan hatalardan biri de Sosyal Güvenlik Kurumu’na iş kazası bildirimi yapılmadan davanın açılmasıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu’na iş kazası bildirimi yapılmadan tazminat davası açılması mümkün olmakla mahkemece SGK tarafından yürütülen tahkikatın sonucu bekletici mesele yapılmaktadır. Dolayısıyla bu durum hem mahkemeyi hem de davanın taraflarını yormakta, uzun süre hiçbir işlem yapılmadan dosyanın beklemesine, duruşma yapılmasına ve iş yoğunluğunun artmasına neden olmaktadır.
Ayrıca maluliyet dosyalarında SGK tarafından maluliyetin oranının belirlenmesi beklenildiği takdirde bu oran üzerinden tahmini manevi tazminat istenilebilmektedir. Aksi halde düşük maluliyet oranına yüksek, yüksek maluliyet oranına düşük manevi tazminat istenilmesi hak kaybına neden olacaktır. Dosya kapsamına uygun olmayan manevi tazminat istenilmesi halinde karşı tarafın vekilinin olduğu durumlarda davalı taraf lehine hükmedilen vekalet ücreti miktarı artmakta, zaten mağdur olan işçinin mağduriyetine mağduriyet eklenmektedir.
İŞ KAZASINDA ASIL İŞVEREN ve ALT İŞVERENİN SORUMLULUĞU NELERDİR?
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesine göre; ‘Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur’.
Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
a)İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b)Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c)İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d)İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e)İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f)Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İş yerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile asıl işveren birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları bağlamaz.
İŞ KAZASI HALİNDE ZAMANAŞIMI SÜRESİ NE KADARDIR?
İş kazası halinde Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi uyarınca ‘Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır’
Yaralamalı iş kazası tazminat dosyalarında zamanaşımı süresi 10, ölüm halinde ise 15 yıldır. İşlenen fiil için ceza kanununda daha uzun bir süre zamanaşımı düzenlenmiş ise bu süre uygulanır.
Zamanaşımı iş kazasının meydana geldiği tarihten başlar. Maluliyet halinde ise zamanaşımı süresi maluliyetin kesin olarak tespit edildiği, gelişen durumun varlığı halinde ise gelişen durumun tamamlandığı tarihten itibaren başlar.
+Yargıtay 21. HD., 2019/2622 E., 2019/8116 K. ‘…İş kazası hâlinde de zamanaşımının süresine yönelik ayrı bir düzenleme bulunmadığından on yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır .Borca aykırılık hâlinde tazminat alacağının zamanaşımı bu alacağın doğduğu andan itibaren işlemeye başlar. (Oğuzman/Öz: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, 16. bası, İstanbul 2018, s. 594). İş kazası hâlinde alacağın doğduğu zaman ise alacağın yani hakkın doğduğu andır. İş kazasına dayalı tazminat davalarında zamanaşımına tabi olan hak işçinin kaza nedeniyle uğradığı zararları karşılamak için tazminat davası açabilme hakkıdır. Bu hak ise iş kazasıyla birlikte doğmaktadır (Akın, L.: İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat, Ankara 2001, s. 283). Bu durumda iş kazası hâlinde TBK’nın 149. (BK 125.) maddesinde belirtilen “on yıllık” zamanaşımı süresinin başlangıç tarihi kural olarak iş kazasının meydana geldiği tarihtir (Akın, s. 283; Kaplan, s. 154; Kılıçoğlu, M.: Tazminat Hukuku, İstanbul 2005, s. 464; Güneren, A.: İş Kazası ve Meslek Hastalığından Kaynaklanan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, 3. Baskı, Ankara 2018, s. 1268; Çelik, A. Çelik: Tazminat ve Alacaklarda Sorumluluk ve Zamanaşımı, 3. Baskı, Ankara 2018, s. 584; Hukuk Genel Kurulunun 15.05.2015 tarihli ve 2013/21-2216 E.,2015/1349 K. sayılı kararı ).Somut olayda; sigortalının % 100 oranında sürekli iş göremezliğine neden olan iş kazasının 02/04/2004 tarihinde, bina inşaatının korkuluk olmayan kısmından işçinin düşmesi sonucu meydana gelmiştir. Bu davanın ise 17/10/2016 tarihinde açıldığı, davacı işçinin sürekli iş göremezliğinin 19/02/2009 tarihinde, Sosyal Güvenlik Kurumu Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığı tarafından tespit edilerek aylık bağlandığı anlaşılmaktadır. Yapılan açıklamalar ışığında, somut olay irdelendiğinde; dava konusu olayda, davacının işgöremezliği bakımından değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı, giderek olayla birlikte zararın öğrenildiği ve zamanaşımının başlangıç tarihinin olay tarihi olduğu anlaşıldığından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur…’
+Yargıtay 21. HD., 2019/6740 E., 2020/2930 K. ‘…Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).Bunun yanında İş kazası tarihinde geçerli olan Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 60/2. ve aynı yöndeki 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72/1. maddelerine göre eylem aynı zamanda suç oluşturuyorsa artık o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi uygulanır. Somut olayda zararlandırıcı sigorta olayının davalı işveren yönünden olay tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nun 85/1. maddesinde belirtilen “Taksirle Öldürme” suçunu oluşturduğu ve aynı Kanunun 66/1-d maddesinde belirtilen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği, bu zamanaşımı süresinin ise 15 yıl olduğu, buna göre ek dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı açıktır. Hal böyle olunca asıl dava dosyası yönünden ıslah edilen kısım dışındaki hükümlerin bozma kapsamı dışında kaldığı, birleşen dava dosyası yönünden ise zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı gözden kaçırılarak yazılı şekilde asıl ve birleşen dava dosyalarının zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur…’
+Yargıtay 21. HD., 2019/2199 E., 2019/7033 K. ‘…Sürekli iş göremezlik nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi amacıyla açılan maddi ve manevi tazminat davalarında zamanaşımı süresi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddeleri gereğince 10 yıldır. Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, zamanaşımı failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılmalıdır. Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, zararın varlığı, mahiyeti ve esaslı unsurları hakkında bir dava açma ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hal ve şartları öğrenmiş olması demektir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Bedensel zararın gelişim, gösterdiği durumlarda zamanaşımına başlangıç olarak hastalık seyrinin yani gelişimin tamamlandığı tarihin esas alınması gerekir. Dava konusu olayda değişen ve gelişen bir durumun söz konusu olmadığı ortadadır. Aksi düşünülse dahi; davacının kesinleşmiş olan %16,2 oranındaki maluliyetinin belirlendiği ilk tarihin Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun 29/11/2006 günlü raporu olduğu ve bu durumda bile 10 yıllık zamanaşımı müddetinin dolduğu aşikardır…’
İŞ KAZASI DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME HANGİSİDİR?
Mahkemelerin görevi dava konusuna göre belirlenir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü uyuşmazlıklarda genel görevli mahkeme olan İş Mahkemeleri görevlidir.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca, iş kazalarında davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir. Davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. İş kazasından doğan tazminat davalarında Hukuk Muhakemeleri Kanunu 16. madde uyarınca, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir. Bu konuda davacının seçimlik hakkı bulunmaktadır.