İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVASI
İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVASI NEDİR?
İş kazasının tespit edilerek bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkin bu tür davalar 506 sayılı Yasa’nın 11. maddesinden ( 5510 sayılı Yasa’nın 13.maddesinden ) kaynaklanmaktadır.
Anılan maddeye göre iş kazası;
a)Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b)İşveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla,
c)Sigortalının, işveren tarafından görev ile başka bir yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d)Sigortalıların işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında sigortalıyı hemen veya bedence veya ruhça arızaya uğratan olaylardır.
Zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası sayılması için;
1)Sigorta olayına maruz kalan kişinin, Sosyal Sigortalar Kanunun 2. maddesi anlamında sigortalı olması,
2)Sigorta olayının maddede sayılı sınırlı olarak belirtilen hal ve durumlardan birinde meydana gelmesi koşuldur.
Başka bir anlatımla, sigorta olayının, iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur. Yapılan işin yürütüldüğü iş yerinde, yapılan iş sırasında ve iş süresi içerisinde kazanın gerçekleşmesi gerekir.
Başka bir anlatımla, sigorta olayının iş kazası sayılabilmesi için iki koşulun birlikte gerçekleşmesi zorunludur. 506 sayılı Yasa’nın 2. maddesinde kimlerin sigortalı sayılacakları belirtilmiş olup buna göre bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için bir veya daha fazla işveren nezdinde eylemli biçimde hizmet akdine dayalı olarak çalışmasının yani hizmet akdinin unsurları ise belirli bir işverene “zaman” ve “bağımlılık” unsurlarına dayalı çalışma olarak belirlenmiştir. Bağımlılıktan amaç bir işverenin göstereceği işi, emir ve talimatına göre yerine getirmek ve onun buyruğu altında bulunmaktır. Bu işin belli bir zaman kesiti içinde yerine getirilmesi ve yerine getirmek üzere hazır vaziyette beklemek ise hizmet akdinin zaman unsurunu oluşturmaktadır.
İş kazasının tespiti davası ile maddi-manevi tazminat davaları bir arada görülemez, bu nedenle birlikte açılan davanın tefrik edilmesi gerekir.
İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVALARINDA ARABULUCULUK UYGULANABİLİR Mİ?
01/01/2018 tarihinde yürürlüğe giren yasal düzenlemeyle birlikte işçi işveren ilişkisinden kaynaklı davalar, istisnalar hariç olmak üzere zorunlu arabuluculuğa tabi tutulmuştur.
İş kazası ya da meslek hastalığından doğan tazminat davaları, iş kazasının tespiti ve hizmet tespiti davaları ise zorunlu arabuluculuğa tabi olmayıp, dava açılmadan önce arabuluculuk müessesine başvuru zorunlu değildir.
SGK TARAFINDAN İŞ KAZASI TESPİTİ YAPILMADAN TAZMİNAT DAVASI AÇILABİLİR Mİ?
İş kazası tazminat davası açılırken en çok yapılan hatalardan biri de Sosyal Güvenlik Kurumu’na iş kazası bildirimi yapılmadan ve sonucunda iş kazası tespiti yapılmadan davanın açılmasıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu’na iş kazası bildirimi yapılmadan ve olayın iş kazası olup olmadığı tespit edilmeden tazminat davası açılması mümkün olmakla birlikte, mahkemece SGK tarafından yürütülen tahkikatın sonucu beklenilerek maddi-manevi tazminat dosyasında iş kazasına ilişkin tespit ön sorun yapılmalı ve işlem sonucu beklenmelidir.
SGK tarafından iş kazası olmadığına karar verildiği takdirde iş kazasının tespiti davası açılmalıdır. Bu durumda ise maddi-manevi tazminat dosyasında iş kazasının tespiti davası bekletici mesele yapmalıdır.
+Yargıtay 21. HD., 2019/6892 E., 2020/2430 K. ‘…İş kazası nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat istemleri için zararlandırıcı olayın iş kazası olup olmadığının tespiti ön sorundur. İş kazasının tespiti ile ilgili ihtilaf Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanının doğrudan ilgilendirmekte olup tazminat davasında kurum taraf değildir.
Yapılacak iş; davacıya iş kazasını Sosyal Güvenlik Kurumu’na ihbarda bulunması, olayın Kurumca tekraren iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “iş kazasının tespiti” davası açması için önel verilmesi, mevcuden birleştirilen davanın bu yönden takibi halinde ise tespit davası, tazminat davası için bekletici sorun yapılarak çıkacak sonuca göre karar tesis edilmesi; olayın Kurumca iş kazası olduğunun kabul edilmesi halinde ise davacıya Kuruma müracaat ederek iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanması için önel verilmesi ve neticeten çıkacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir…’
İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVASINDA ASIL İŞVEREN ve ALT İŞVERENİN SORUMLULUĞU NELERDİR?
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesine göre; ‘Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur’.
Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.
a)İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.
b)Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.
c)İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.
d)İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.
e)İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
f)Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İş yerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 gün ve 1995/9-273-548 sayılı kararı da aynı yöndedir.)
Alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile asıl işveren birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.
Asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları bağlamaz.
Tüm bu nedenlerle asıl ve alt işveren ilişkisinin olduğu durumlarda bu husus araştırılmalı, hasım ona göre belirlenmeli ve hüküm kurulmalıdır.
+Yargıtay 21. HD., 2019/5362 E., 2020/2646 K. ‘…Diğer yandan, 4857 sayılı İş Kanunun 2/6. maddesinde de bir işverenden yürüttüğü mal ve hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde, işletmenin veya işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi deneceği, bu ilişkide asıl işverenin alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı bildirilmiş olup asıl işveren ile alt işveren ilişkisinin en önemli hukuki sonucunun işverenler arasında müteselsil sorumluluk olduğu açıktır. Somut olaya gelince, Sosyal Güvenlik Kurum müfettişi ve Çalışma Bakanlığı iş müfettişi tahkikat raporlarında, davacılar murisinin işvereni … … Çarşı Yönetimi” olarak tespit edilmiştir. İş kazasının tespitine yönelik davada, tahkikat raporlarında tespit edilen ve davacı adına sigorta prim ödemesi yapan işverenin 506 sayılı Yasa’nın 26 ve 27. maddeleri gereğince davada zorunlu hasım olduğu ve bu davanın hak alanını ilgilendirdiği dikkate alınarak, gerçek işverenin yöntemince tespit edilmesi, davaya dahil edilmesi ve yine davalılar arasında hukuki ilişkinin tespiti ile sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile sonuca gidilmesi doğru değildir…’
İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVALARINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ NE KADARDIR?
İş kazasının tespiti davalarında Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi uyarınca ‘Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır’
İş kazasının tespiti davası, iş kazasının meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılmalıdır. İş kazasına ilişkin tespit yapılmadan maddi-manevi tazminat davası açıldığı takdirde, iş kazasının tespiti davasının kesinleşmesini beklenilmelidir.
İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVALARINDA DAVACI VE DAVALI KİMLERDİR?
Olayın iş kazası ya da meslek hastalığı olmadığına ilişkin kurum kararlarına karşı davacı, iş kazası veya meslek hastalığı geçiren kişi veya hak sahipleridir. Bu durumda davalı Sosyal Güvenlik Kurumu ve işverendir. İşveren ölmüşse davanın mirasçılarına yöneltilmesi gerekir.
Kurumun, iş kazası ya da meslek hastalığı olduğunu tespit eden kararının yanlış olduğuna ilişkin davalarda ise davacı işverendir. Davalı işçi ya da hak sahipleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu’dur.
İŞ KAZASININ TESPİTİ DAVASINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME HANGİSİDİR?
Mahkemelerin görevi dava konusuna göre belirlenir. 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü uyuşmazlıklarda genel görevli mahkeme olan İş Mahkemeleri görevlidir.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca, iş kazasının tespiti davalarında davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer mahkemesi yetkilidir. Davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.